aşk, özgürlük, blog, deneme, edebiyat, gelecek, hayat, kafes, kafesdergi, serbest, Uncategorized, yazı, şiir

Tatlı Bir Rüya

İçim üşüyor,

Korkuyorum ruhumun ıssızlığından

Yalnızlıktan değil belki

Ama kendimi terk etmekten korkuyorum

Başkasından değil belki

Ama kendime olan acımasızlığımdan

Korkuyorum…

Tıpkı sıcak bir yaz esintisiyle buluşmuş gibi

Ürperiyor tenim

Buz gibi oluyorum bir anda

Tatlı bir rüyanın en güzel yerinde uyanmış gibi

Mutlu biten sonlara

Hep son dakika kala veda etmiş gibi

En çok söylemek istediğim şeyleri

Hep içimde tutmuş gibi

Tutuyorum,

Tutunuyorum…

Standart
aşk, blog, deneme, edebiyat, gelecek, hayat, kafes, kafesdergi, Uncategorized, şiir

Gel Demezsin Sen Bana

Çok yakınsın bana,

Bir o kadar da uzak…

Belki de bile bile içine düştüğüm

En güzel tuzak…

Gözlerinin içindeki o ışıltı,

Yanaklarının kenarında güldüğünde çıkan ince çizgilerin,

Hep soğuk, nemli ellerin..

Yalnızlıktan üşümüş,

Kim ne derse desin masum kalbin…

Aşkımı acıma kattım,

Hepsini bir rafa kaldırdım

O rafı da kaldırıp attım

Yine düştü önüme

Düştü ve düşecek..

Ama biliyorum…

Biliyorum, içimdeki bu yara hep taze kalacak

Biliyorum, her kiminle, nerede olursam olayım

Gel desen, düşünmem

Gelirim…

Ama biliyorum…

Biliyorum, gel demezsin sen bana

Git de demezsin

O yüzden ne ben giderim senden,

Ne de sen gelirsin bana

Öylece kayboluruz yavaş yavaş

Birbirmizin yalan mutluluklarında…

Standart
Uncategorized

Kabuklar ve Tabular

Eğer,

Güzelliğe, şan şöhret, statüye,

Ne kadar bilip bilmediğine bakarsan

Aşkı ararken

Buldum zannetsen de en sonunda kaybedersin…

Çünkü her an ve her zaman

Zaman alıp götürebilir bunları herkesten

Ancak bir insanın insanlığına aşık olma şansına erişebilirsen

Hiç dinmez o kalbindeki tatlı sızı…

Bütün kabukları soy

Ve özüne bak…

Çünkü bir tek o seninle sonsuza kadar kalacak.

Standart
aşk, özgürlük, blog, deneme, edebiyat, hayat, kafes, kafesdergi, serbest, Uncategorized, yazı, şiir

BAZILARI KIRIK BİR KALPLE DOĞAR

Kırık bir kalple doğar bazılarımız,

Doğuştan gelen bir astım gibi esasında,

Bazen ciğerler yetersizdir nefes almada,

Bazen kalp…

Sevmekte,

Güvenmekte…

 

Kör bir gözle doğar bazılarımız,

Göremezler…

Sevgiyi, iyiliği,

Kalbe dokunan her şeyi

 

Bilmiyorum…

Hangisi daha acınası?

Kırık bir kalp mi,

Görmekten aciz gözler mi?

 

Her şeyi görüp,

Hiçbir şey yapamamak mı?

Hiçbir şeyi göremeyip

Her şeye sahip olduğunu sanmak mı?

Standart
aşk, özgürlük, blog, deneme, edebiyat, gelecek, hayat, kafes, kafesdergi, serbest, Uncategorized, yazı, şiir

Aşk mı Tatmin mi…

Bir insanı sevmeyi istemekle, sadece elde etmeyi istemek arasındaki farkı nasıl anlayabiliriz? Aşık mı olmak istiyorum yoksa sadece kendimi tatmin etmek mi tüm derdim, hiç bilmiyorum…

En son ilişkimde çok iyi öğrendim sevilmenin ne demek olduğunu, bunca yıldır sevilmeyi her zaman ön plana koymuşken, bir insanın başka bir insanı irili ufaklı her parçasıyla kabul etmesini, her parçamla kabul görmeyi yaşamışken; yani kendi teorimde bir ilişkideki pik noktasındayken bitirdim her şeyi, kendi kurallarımı, kendi yazdıklarımı yine ben çizdim, bozdum. Çünkü sevgisiz ve anlayışsız soğuk birisine dönüşmeye başlamıştım, ufacık hatalar gözümde kocaman bir hal alıyordu, büyük jestlerse ufaldıkça ufalıyordu. Kendimi karşısındaki saf bir insanın duygularını sömüren parazit bir canlı gibi hissediyordum. Kendimden soğudum ve sevmekten, sevilmekten, her şeyden…

Ve kendime bir söz verdim, bundan sonra yaşayacağım ilişki bir öncekinin tam tersi olacaktı. Çünkü onda epeyce bir başarısız olmuştum… Bu sefer öncelikle sevecektim! Ama bir noktayı kaçırmıştım gözden, sahiden sevmeyi biliyor muydum ben?

Aradığımı beklediğimden daha kısa bir sürede buldum, ya da bulduğumu zannettim… Çocuksu bir inançla karşımdaki insanın benim için doğru olduğuna karar verdim bir anda. Yine ve yeniden her şey “bir” anda oluvermişti. Yine hemencecik bir masal yazmış ve mutlu sonla bitirmiştim. Tabii ki şaşırtmıyor hayat, bir sonraki anda acı gerçeklerle sarsarak uyandırıyor insanı derin düşlerden.

O kadar zor ki anı yaşamak, anı anda yaşamanın keyfine tam o “anda” varmak… düşünüyorum, keşke bir dakika daha uzun baksaydım gözlerine diye, keşke bir dakika daha az oyalansaydım birbirimizi daha “yakından” tanımak adına gerçekleştirdiğimiz zaruri gereksiz sohbetlerde. Çünkü ben bu sefer inanmıştım sevebileceğime, bilmiyorum belki de fazla zorladım kendimi. Fazla inandım aşkın gücüne.

Ama boş çıktı tabii ki, ne sen benim için yaratılmışsın, ne de ben… Bir anda ,senden habersiz tabii, yakmaya karar verdiğim bütün gemilerin karşısında, seni elin boş, gönlün boş gördüğümde uyandım kendi yazdığım naif masaldan. Biliyorum suçun büyük kısmı da benim… İçimde fırtınalar kopsa da, belli etmiyorum aşka olan sonsuz ihtiyacımı, bütün duygularımı içime hapsedip bir kaya gibi duruyorum karşında.

Nasıl birbirimiz için yaratıldığımıza dair bir masal yazdıysam ilk anda, en ufak bir tümseğe takılınca da hemen iliştiriveriyorum en mutsuz sonlusundan başka bir hikaye, zihnimin arka ceplerine.

Evet biliyorum, ne haltlar yediğimi ben de çok iyi biliyorum… ama güvenemiyorum işte insanlara. Güvenemiyorum sana… Bir anda hep yanında olmak isterken, hemen ertesinde en uzaktaki limanlara sarılmak istiyorum, içimde kalan saf, körpe duygularımın canını acıtmayayım diye… sen de işimi kolaylaştırmıyorsun tabii ki, farklı değilsin ki benden, kim bilir nasıl yaralar saklıyorsun derinlerinde, neleri göstermekten korkuyorsun…

Bu noktada bir cevap dolanıyor zihnimde : belki de biz sevmemeliyiz birbirimizi. İyice inandırıyorum kendimi buna, sonra bir anda vazgeçiyorum; her ne kadar sen farkında olmasan da bizim için, daha “biz” bile olamamışken devam etmemiz için bin birinci şansı veriyorum sana. Ve senin yine ellerin ceplerinde, habersiz, umursamaz tavrın devam etmekte…

Tamam diyorum, anladım ben bitiremeyeceğim bu ilişkiyi o zaman sen bitir (yine tabii ki kendi kendime konuşuyorum), her ne kadar tereddütte kalsam da yazmıyorum etmiyorum sana. İnsan sevdiğinin yokluğuna dayanamaz diye düşünüyorum. Cevap vermesen bana, herhangi bir şey yazmasan, bu son konuşmamız olacak; ikimiz de biliyoruz bunu. Her ne kadar kırılmamak için kendimi bunun tersine inandırmaya çalışsam da, anlamlandıramadığım derecede yoğun bir şekilde senden anlamlı bir dönüş almayı bekliyorum içten içe. Gelmiyor, ben de bu noktadan sonra artıl gelmez diyorum, yavaştan vazgeçiyorum..

Tam o sıralarda bana tamamen alakasız bomboş bir konu hakkında yazıyorsun, görmüyorum… kaderin cilvesi ya demekki benim seni düşündüğüm zamanda sen de beni düşünüyormuşsun, ama tabii ki de benim seni düşündüğüm gibi değil. Hiç umduğum gibi değil…

Ben sana yazmakla yazmamak arasında kararsız kalıyorum ve sonuncusunda ben üstelediğim için bu sefer üstelememeye karar veriyorum. Söylediğim gibi o sırada sen bana yazmışsın, görmüyorum. Bir gün geçiyor aradan, tesadüfi fark ediyorum. Yüreğim pır pır, yüzümde aptal bir gülümseme… “salak diyorum” kendi kendime “gördüğüm en salak insansın!” . Söylediğim gibi bomboş bir içerik, ve dünya bir anlığına duruyor, sarsıntıdan olsa gerek o saçma mesajdan (bir caps) bile mutlu olabilecek kadar aptallaşıveriyorum bir an. Sonunda yine kısa anlamsız bir sohbet, karşılıklı gülüşler ve sükunet ve perde kapanır….

Kıyaslamaya başlıyorum hemen bir önceki ilişkimle şu anda içinde bulunduğum durumu, daha öncesinde bunun yarısı için bile büyük tartışmalar çıkartırken, şimdi bir kedi yavrusu gibi şevkat beklerken buluyorum kendimi. Anlamlandıramıyorum…

Gerçekten seviyor muyum?

Elde etme arzusu ile mi yanıp tutuşuyorum

Yoksa yaptıklarım için kendimi de benzer bir duruma zorla sokarak kendimden intikam mı almak istiyorum

Anlamıyorum

Belki de biz sevmemeliyiz…

Standart
aşk, blog, deneme, edebiyat, hayat, kafes, kafesdergi, serbest, Uncategorized, yazı, şiir

Keşke daha uzun baksaydım gözlerine

Keşke uzun uzun baksaydım gözlerine

Dakikaların arasını açıp

Zamanı ellerimle durdursaydım

Seni sevmenin kıyametim olacağını bile bile

Her türlü sona meydan okuyarak

Uzun uzun baksaydım gözlerine…

İzin vermeseydim gururumun aramıza girmesine

En büyük ilkelerimin bana en çok zararı verdiğine bile bile

Yapmasaydım…

Kulaklarımı tıkasaydım bizi ayıracak her türlü gerçeğe

Dinlemeseydim…

Meydan okusaydım sana ve kendime

her şeyi vursaydım yüzüne

Kalbimin kilitlerini açıp,

Duygularımı serbest bıraksaydım…

Ama,

Yapamadım…

Yapamazdım.

O yüzden,

Her ne kadar kahretse de beni

Benim yerime de sev başka bedenleri…

Sana yaşatmak istediğim,

Seninle yaşamak istediğim her şeyi

Sonsuzca yaşa…

Standart
Uncategorized

Severek Ayrılmak

Bir daha yaşanmayacağını bildiğim hatıralar mıydı canımı yakan,

Yoksa sonsuza kadar uzaklaştırdığım varlığının yokluğu mu?

Aşktan mıydı bu kadar sızı

Yoksa,

Yaşanmışlıktan mı?

Bencil miydi sevgim,

Yoksa sevgisiz miydim?

Severek mi ayrıldım,

Ayrıldıktan sonra mı sevdim

Bilmiyorum,

İnan ki bilmiyorum…

Standart
aşk, özgürlük, blog, deneme, edebiyat, gelecek, hayat, kafes, serbest, Uncategorized, yazı, şiir

Doyumsuzluk

Öncelikle bir iki yıl önce yazdığım yazıdaki bir sözümü paylaşmak istiyorum:

“Sevmenin zor, sevilmenin imkansız olduğu bir devirde yaşıyoruz.”

Şimdi, gelelim mevzuya…

Hayatın cilvesidir ya işte bazen ne düşünürsen, içinden ne geçerse tersi gelir başına. Şimdi ise çokça sevildiğim ama kendi duygularımdan çok da emin olmadığım bir ilişki içindeyim. Bitirmek istesem bitiremiyorum, devam etsem kafamdaki sorulardan kurtulamıyorum bir türlü… Bir yandan seviyorum, bir yandan ise asla tatmin olamıyorum. Bazı anlar kendimi aşka inandırıyorum, bazı anlar ise bir buz kütlesi gibi kaskatı kesiliyorum.

Ne yapmam gerektiğini, ne istediğimi bilmiyorum…

Eski ben’e sorsanız şu an kendimi en insani ve içten duygulara hakaret etmekle, nankörlükle suçlardım belki,

Bulunmasının bile imkansız olduğunu düşündüğüm bir şeye ihanet etmekle…

Şu anda da suçluyorum sanırım.

Kendi açlığımı doyuramazken, bir yandan da bir türlü yettiremediğim hislerime lanet ediyorum.

Herkese kendimi ve o’nu savunurken, kendime edecek tek bir sözcük dahi bulamıyorum…

Nankörüm, doyumsuzum, asla elindekilerle yetinmesini öğrenemeyen bir şehirli, bir melankoliğim…

Sevginin bile ısıtamadığı buz tutmuş bir kalbim,

Boyumu aşan hayallerim var

Ne kendimi bu aşka, ne de vicdanımı bu aşkı terk etmeye inandırabiliyorum.

Doyumsuzum..

Belki doymak bilmeyen benim, belki de elimdekiler yeterli değil

Bilmiyorum…

Bakalım hayat bize daha neleri gösterecek

 

Standart